Sevgili okurlarım bugün sayfamın açıldığından beri 3000 kişi tarafından ziyaret edildiğini gördüm. Bu beni inanılmaz mutlu etti mailleriniz telefonlarınız ve destekleriniz için siz değerli okurlarıma teşekkür ediyorum.
Sizlere bu yazımda tamamen farklı bir ana temada ama bizleri ortak bir çatı altında toplayacak bir yaşanmışlıktan bahsetmek isterim. Evet bu hatıranın kahramanı Osman Nevres. Belki bir çoğumuzun ismini asla duymadığı bir kahraman.
Kendisinin hikayesiyle ilk defa bundan yaklaşık 2 ay önce bir seminerde tanıştığım. Türk tarihine kendimi hakim sanan ben nasıl olur da bundan haberdar olmam dedim kendi kendime ve durumu yazıya dökmek siz okurlarımla paylaşmak istedim. Bazı yerleri sevgili SUNAY AKIN ve Prof. Dr. KEMAL ARI’dan alıntılar yaparak yazacağım.
Efendim, Osman Nevres Bey 1888 yılında Atatürk’ün doğduğu topraklar olan Selanik’de dünyaya gelmiştir. Bazı kaynaklara göre Nevres sözcüğü Farsça’dan gelmekte olup ‘Yeni yetişen, yeni biten anlamlarına gelmektedir. Kimi bilgilere göre Osman Nevres’in ailesi ile ilgili verilere ulaşılamadığı ve kimi kaynaklara göre de genç yaşta anasız babasız kaldığı yönünde rivayetler vardır. Osman Nevres, öğrenim yaşamına doğduğu kent olan, Selanik’te başladı. Cumhuriyetimizin kurucusu Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün de eğitim gördüğü Şemsi Efendi Okulu’nda ilk okulla tanıştı. O dönemde Osmanlı Maliye Nazırı olan Cavit Bey, okulda Osman Nevres’in ne kadar atik, cesur ve vatansever bir genç olduğunu keşfetti. Bu zeki, atılgan ve gözü pek çocukla yakından ilgilenmeye başladı. Kısa zaman içinde Cavit Bey Osman Nevres’i kanatlarının altına aldı.
1908’de İkinci Meşrutiyet Hareketi gerçekleştirildiğinde, önce illegal ardından da yasal olarak kurulan Teşkilat-ı Mahsusa adlı gizli örgüt, pek çok Osmanlı gencinin ilgisini çekmeye başlamıştı. Bu örgüt içinde yer almayı, ülkelerine hizmet etmenin bir yolu olarak görüyor ve değerlendiriyorlardı. Yakup Cemil, Kuşçubaşı Eşref ve Selim kardeşler gibi pek çok bilindik yüz bu örgütte yer almıştı. Osman Nevres’in öğretmeni Cavit Bey de bu örgüte yakın birisiydi. Cavit Bey, bu gizli istihbarat örgütünün başında bulunan Kuşçubaşı Eşref Bey’e bu heyecanlı ve coşkulu genci tanıştırdı. Bu tanışmada Cavit Bey, Eşref Bey’e Selanikli genç Osman Nevres’in ne denli gözü pek, yurtsever, atılgan bir kişiliği olduğunu anlatmıştı. Cavit Bey’in yönlendirmesi, önerisi ve aracı olmasıyla O, Teşkilat-ı Mahsusa’da görev yapmak üzere bu istihbarat örgütünde çalışmaya başladı. O da artık kendisini ülkesinin bir fedaisi olarak görüyor ve bundan gurur duyuyordu. Kişiliğinde zaten var olan ulusal nitelikli coşkulu düşünceler, artık sırf düşünce olmaktan çıkmış, eyleme konulabilecek bir oluşumun çalışma süreçlerine yönlendirilmişti. Teşkilatın başında bulunan Kuşçubaşı Eşref Bey, fırsat buldukça pek hoşlandığı bu genç yurtseverle konuşmalar yapıyor, onun kimi istihbarat ve diğer çalışmalar konusunda eğitimine katkıda bulunuyor; böylece Osman Nevres, ulusal duygu dünyasında, böylesine gür bir pınardan beslenip duruyordu. Süreç içinde O, Kuşçubaşı Eşref Bey’in övgüsünü daha açık biçimde kazanmış oldu.
Kısa zaman içinde Osmanlı İmparatorluğu’nun en iyi okul ve liselerinde okuyan Osman Nevres Dünya ve Avrupa’nın en tanınır üniversitelerinden birisi olan Sorbonne a burslu gönderildi. Bugün bile kazanması çok zor olan üniversitede Osman Bey, Hukuk, İnsan Hakları, Finans, Felsefe ve Uluslararası İlişkiler dersleri aldı.
Eğitim gördüğü Avrupa’da ülkesine ve Osmanlı Hükümeti’ne karşı yapılan kara propagandalara dayanamadı. Tam bu sırada İtalyan’lar Trablusgarp’a girdiler ve Osmanlı toprağını işgal ettiler. Bu kriz aşılmaya çalışılırken Balkan Savaşı geldi çattı ve Osmanlı Devleti ağır bir yenilgiye uğradı. Bulgarlar İstanbul’u işgal edeceklerken durduruldular. Tüm bu gelişmeleri yakından takip eden Osman Nevres’in içi içine sığmıyordu. Ülkesi için yanıp tutuşan bir delikanlıydı elinden bir şey gelmiyordu. İsviçre’de bir akşam gittiği bir sinemada oynatılan filmin Osmanlı Devleti aleyhine olduğunu anlayınca dayanamıyor ve basıyor tetiğe. Perdeye 3 4 el ateş ettikten sonra yakalanıyor ve bir süre cezaevinde kalıyor.
Balkan Ülkeleri’nin İngiltere yanında yer alması için hummalı bir çalışma başlatan İngiliz ajan Buxton kardeşlere suikast için Osmanlı Hükümetin’den gelen bir emirle Osman Nevres acilen Romanya’ya geçiyor. Burada Buxton kardeşleri bir köprüde yakalıyor ve bir tanesi ağır yaralıyor diğer kardeş ise kaçarak kurtuluyor. Osman Nevres yakalanıp yeniden cezaevine giriyor. 5 yıl tutukluluk süresinin ardından Almanya’nın girmesiyle beraber salı veriliyor.
İttihat ve Terakki Cemiyeti’nin talebi üzerine İstanbul’a dönüyor ve burada gazetecilik faaliyetlerine başlıyor. Arkadaşlarıyla beraber Hukuk-u Beşer adında bir gazete çıkarıyor. İzmir’in Yunanlılar tarafından işgal edileceği söylentileri kentte yayılmaya başladığında, Türkler derin bir endişe ve kaygıya, Ortodoks Rumlar da büyük bir sevince kapılmışlardı. Bu karmaşa ortamında, Osman Nevres gazetesinde yazdığı coşkulu ve cesur sözlerle dikkat çekmeye devam ediyordu. Başta Mustafa Necati, Vasıf Çınar gibi yurtseverlerin öncülüğünde Maşatlık Mitingi yapılması ve Redd-i İlhak Cemiyeti kurulması çalışmaları sürerken o bu sürecin içinde yer almıştı. Ona göre Maşatlık Mitingi çok daha görkemli olmalı, işgale karşı mutlaka tepki gösterilmeliydi. Yunanlı bir gazeteci olan Mihail Rodas’a O, bir işgal gerçekleşmesi durumunda, buna en sert tepkiyi göstereceğini söylemişti. 15 Mayıs gecesi İzmirli Türkler hemen hemen hiç uyumamış; işgalin başladığı sabah saatlerinde, Konak Meydanı ve Kordonboyu’nda çok sayıda İzmirli toplanmıştı. Osman Nevres İzmir’in işgal edileceğini öğrenip İstanbul’dan İzmir’e geliyor.
15 Mayıs 1919 sabahı Pasaport’tan İzmir rıhtımına çıkan Yunan birliklerinin yürüyüşü Konak Meydanı’na yönelmişti. Türkler üzgün ve endişeli, İzmirli Rumlar coşkulu ve sevinçliydi. İzmir Metrapoliti Hrisostomos, karaya çıkan Yunan askerlerine tuz, ekmek ve şarap ikram eden Rum kızlarının arasında vaftiz ediyordu. İzmir için tam bir Kara Gün’dü. Saat on bir sıralarında Konak Meydanı’na ulaşıp Kemeraltı’na doğru yöneldikleri sırada silah sesi işitildi ve Yunan müfrezesinin başındaki iki sancaktar aldıkları mermi darbeleriyle cansız yere yuvarlandı.
Evet İLK KURŞUN sıkılmıştır. Bu ilk kurşunu atan kişi ise Hasan Tahsin’dir. Kimliği gizlilik içinde saklanmıştır ve İstanbul’a ilk döndüğü zamanlar Hasan Tahsin adına geçmiştir.
Bugün İzmir’de Montrö Meydanı ile Atatürk Anıtı’nın olduğu Cumhuriyet Meydanı’nı birbirine bağlayan Şehit Nevres Bulvarı adını bu kahramandan almıştır.
Harika bir yazi olmus Alp Bey,tesekkurler..
BeğenBeğen
Reblogged this on .
BeğenBeğen